- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 04 Ağustos 2018, Cumartesi 14:33
- 940 kez okundu
EŞZAMANLILIK MESELESİ / SENKRONİA PROBLEMATİQUE
-güncelleme/actuel komplex-
râvîyân-ı ahbâr ve nâkilân-ı âsar ve muhaddisân-ı rûzigâr şöyle rivâyet eder kim gök boşluğunda milyar kere milyar sayıda (nerdeyse sayısız) yıldız varmış ve dahi aralarında ışık yılı tabir edilen algılanması/tanımlanması zor uzaklıklar bulunurmuş..
Buna göre:
Nerdeyse hiçbir yıldız şu anda görüldüğü bilindiği yerde değilmiş. Yani o yıldız yaratılıp da ışığını saçmaya başladıktan -milyarca yıl- sonra kendi -belki de- yok olmasına rağmen biz ışığını ancak görüp varlığından haberdar olup ona göre ölçüm çizim hesap kitap koordinat yıldız takvimi vb. falan yapıp geçinip gidiyormuşuz! Âh yalan dünya ve yanıltan feza...
Hatta daha ışığı bize ulaşmamış (henüz görünürlük kazanmamış) sayısız yıldız söz konusuymuş. Günümüzde yaratılan bi yıldız ise -faraza- ancak kırk milyar ışık yılı falan sonra görünebilecekmiş!
*
Aynen bööle..
Eskiden (onbeş yirmi yıl önceye kadar) Usa’da (veya Ab hatta Hint, Mısır) çekilmiş bir filmin Tc’ye (İstanbul Ankara falan) gelmesi birkaç ay sonraya sarkıyordu. Hele Erzurum ve Rize gibi yerlere ulaşması daha da uzun sürüyordu. Bu arada mezkur film Usa’da çoktan seyredilmiş eskitilmiş kullanılmış gündemden düşmüş unutulmuş yerine başka başka filmler çevrilip gösterime girmiş oluyordu. Yani filim seyretme işinde o pek bilinen zaman’a dair bir senkron uyuşmazlık’ı yaşanıyordu lakin bunu “biz” bilemiyor anlayamıyor akl’edemiyor düşünemiyorduk. Mevzu üzerine konuşup rahatsız olan da pek yoktu; herkes(!) mevcut hız’dan memnun gibiydi. Hatta bu tür bir filmi (keza kitap vb.) bu şartlarda seyredenler kendilerini ülkenin (Tc) seçkini aydını şanslısı imtiyaz sahibi ülkenin de sahibi sanıyordu / el-hak öyleydiler! Oysa Usa’dan bakıldıkta durumları ancak alay konusu olabilirdi. Yani ortada hayranlık merak takip ve taklide dair bâriz bir geridekalış gerçeği vardı ve bu bizimkilerin “aydın manyaklığı” standartlarını belirliyordu.
Aslında iş Usa için sokaktaki adama göre şöyle cereyan ediyordu:
Seçkin meçkin şu bu prof aydın üst bürokrat ceneral çocuğu Tüsiad üyesi falan olmayan bilakis dışlanmış Usa’lı herhangi bir zenci veya redindian (Kızılderili) kardeş iş çıkışı yolüstü gözüne kestirdiği ilk salona uğrayarak “akbil” değeri kadarcık bir ücret ile ol sinema filmini seyredebiliyor, dilerse istediği oyuncuyla (veya beyzbolcu) foto çektirebiliyor mabbet edebiliyordu. Bizdeki sapkın seçkinlerin hayallerini süsleyen “şey” (çağdaş yaşam) oralarda ne kadar da sıradan idi!
Moda da aynı idi. Bir moda unsurunun Tc’ye gelmesi yaygınlık kazanma süreci.. Bütün bunlar olurken (elbette kaplanti hızıyla) ol malzeme figür motif zevk unsuru beğeni konusu (saç bıyık fawori pantolon paçası gömlek yakası etek boyu vb.) kaynağında değişmiş ortadan kalkmış işlevini yitirmiş unutulmuş bitmiş oluyordu yani de-mode (modadışı) olmuş oluyordu. Oysa burdaki yerli sapkınlar araya giren zaman adlı karakedi’ye hiç bakmaksızın kendi insanına karşı sözde seçkinlik oynuyor hava atıyor sözdekendi gibi olmayanları aşağılıyordu. Daha öncesi (1920-2010) bunun böyle olması gerektiğine dair kanunlar çıkarıyor kimilerini göklere çıkarıyor bizi çileden çıkarıyor siyasi roller ihdas ediyor ünvanlar perdahlıyor paralar dağıtıyor dersler koyuyor sınavlar yapıyor diplomalar veriyor madalyalar takıyor tatminler üretiyor hazlar yaşıyor nirvanalar dolaşıyor “n’oluyô yaw” diyenleri ise öldürüyordu.
İşte yüz yıldır kendi halkını giyim kuşam (gardırop) için asıp kesen sapkınların kalite sunumu bu idi.
Bu hep böyle idi (Bir istisna olmak üzre Tanzimatçılar Fr. kıralı ile aynı terziden giyinmek gibi bi çizgi gütmekle daha önceden önce haleflerine/Tc’ye tur bindirmişti). Âh nasıl da ucuza gitmişiz ama dî mi? Hele bir de bu tipolojiye tapınç gösterenler, hele bi bkz. nasıl da kurtarılmıştık ama âbi yâw diyenler bunu kutlayanlar kutsayanlar ululayanlar ucalayanlar..
Hey gelişmiş tıp nerdesin / gel de gör eserini!
*
Senkronsuzluk’a dair dîger mevzu da şu idi:
23.lü 30.lu yıllar abc kitaplarında çocuklara “ata atla altan” diye sözde okuma falan öğretilirken dünya tiren gemi tayyare/uçak çağını yaşıyordu. Keza Tc selefi ittihatçı manyaklar da dünya chemin de fer (demiryolu/tiren) altında ezilirken çakmaMehter kurup İtalyan amcalara beste yaptırıp “dünya atımın nalları altında ezildi” diye görkemli maziye sözde nostaljique göndermede bulunmuştu. Chp/rejim ise ittihatçı katillerin b-c kadrosu olarak daha geri bi standart'ı tercih etmiş oluyordu. Yani ünlü tirenadamı Vinçenzo Tirengetti’nin buyurduğu üzre abc/amentü kitabınız “tirene atla Alfanso” diye başlasaydı rejimin belki de “kazanma” şansı vardı! Peki sonra mı.. “oran” bi yana okuma yazma sapkınlığına dair devamfilmi daha absurd geldi: “ali yat yat uyu” (Halk/siyasi tutsaklar olarak bizim için şanssızlık’ın tanımı tam da böyle bi’şeydi).
*
Öngörü eksikliği ufuksuzluk uğursuzluk basiretsizlik yetersizlik dünyayı tanımazlık sığlık kalitesizlik değersizlik.. oysa hem “kötü” hem aydın hem kültürlü hatta yakışıklı/güzel olmak mümkündür. Kişinin mesleği katillik olabilir (dünyada daha ne menem meslek var) ama “iş/görev/mesai” dışında normal/sosyal da ol(un)abilir, denmiştir. Ama neerde biz de o şans! Ünlü romanadamı Murat Menteş’in buyurduğu üzre “katil işine merhamet katabilir” idi / olmadı. Vicdansızlık’ı amentü edinmiş zalim doctor eline düşmüş bulunduk ki Rabbim kurtara / âmin..
*
Peki “biz ve günümüz” denirse..
“Senkronize olabilme makinesi” nasıl çalıştı ki bırakın işletmeyi onun varlığından bile habersiz yaşayıp/geberip gidiyorduk / nitekim ne güzel cahildik! Evet bu makine nasıl oldu da harekete geçti çalıştı ses verdi görünürlük kazandı normal dünya ile eşleşti denk düştü cuk oturdu? Biz mi birden akıllandık yüz yıldır olan(lar)dan kıllandık(!) yoksa kötüler mi imana geldi? Yoo hiç de öyle bi’şeycikler olmadı. Peki n’oldu / şu oldu: Kötüler zaman’a yenildi (bkz. zamana bağlı âmiller) tarih önünde mahkum oldu putları hâk ile yeksân oldu (misal: Lenin Stalin Enver Xoca Adnan Khoca..) biz de bilvesile dünya ile entegre olabildik / oluyoruz / olmaya çalışıyoruz (Yukarıdan beri ısrar eşliğinde kullanılan onca “olmak” fiiline bakılırsa pekâlâ ciddi bir “oluş” halinde olduğumuz söylenebilir). Ez-cümle Rabbim lutfetti. Yüz yıllık tutsaklık sürecinden kurtulduk hapisten çıktık tahliye olduk lakin iflah olmaz özgürlük tutkumuz insanlaşma ülkümüz hiç değişmedi asla ıslah(!) olmadık suret-i katiyede kafire katile hastalara yüzyılçalıcılara benzemeyi reddettik /aman ki Allah bozmaya.
*
Evet bizim sapkın aydının, manyak deli suçlu olmak yanında batı ile senkronize olamama örtüşememe zamanın gerisinde kalma ve dışına savrulma gibi basit(!) birkaç uyum problemi vardı. Bu giyimde edebiyatta sanatta sinemada şurda burda hep böyle idi. Teknoloji mi.. onun adı bile yasaktı. Türk halkı teknolojiden yararlanamasın diye teknik alet vb. gibi üretime konu malzemeleri kendileri de kullanmıyordu (misal: Biz seyredemeyelim diye tv kurmuyor haliyle kendileri de işbu nimetten mahrum yaşıyordu). Yani amcalar sapıklıkta gerçekten samimi idi. Yoksa her aklıbaşında diktatör ve avanesi gibi teknolojiyi bize yasak kendilerine açık alan ederlerdi. Artıklarla da biz idare ederdik! Nasıl da şanssızdık Yârabbim.
*
Dünyadan kopukluk salt iletişim yetersizliği değildi. Parasızlık hiç değildi (90’lar ertesi kasabalarda boy gösteren radyo ve tv sahiplerine bakınca çoğunun em. memur ve sıradan esnaf olduğu görülür. Yani meğer “o işler” bırakın devleti mevleti zengin işi bile değilmiş be bilader.
“Tc yoksul (gerikalmış) bi ülke idi de o yüzden teknoloji ile temas kuramıyordu” demek ahlaksızlıktır! Eh “üretmemesi”ne sizin köyde ne derler / bilemîcêm! Gerilik bilakis bizdeki sapkın aydınların sapık tercihiydi. Mevcut uçak fabrikalarını bile kapatmışlardı / daha n’apsınlardı! Her yönden (b)öyleydiler. Sözde siyasi tercih ve öncelikleri öyle aşağılıktı ki “o yüzden” anmıyoruz bile!
Ve suçluydular. Kendi halkını dövüyor sövüyor serikatil tarzı öldürüyorlardı. Takke çorap serpuş fanila papuç bahane edip (galiba yasası da varmış) insan asıyorlardı. Bu yönüyle bizimkiler bilinen/alışılmış katil türdeşlerinden ayrılıyordu. Çinli komünist Mao’nun 50 milyon insan yanısıra 2 milyon serçe itlaf ettirişi. Kampoçya’nın manyak diktatörü komünist PolPot’un gözlük takanları kurşuna dizdirmesi (galiba 1.5 milyon kişi). Arnavutluk (Algeria) katilbaşı komünist Enver Xoca’nın sakal/bıyık bırakmayı yasaklaması ve çekirdek çitleyenleri tutuklatması. Gerçi Tc’de de sivil memurlara “tırtıklı” bıyık serbest sakal yasaktı, üniformalı memurlara ise her ikisi de yasaktı / Alıştığımız için manyaklığı algılayamıyorduk. Günümüz Tacikistanında komünist İmamali Rahmanov mankurt’u ülkesinde sakalı yasaklamış bulunuyor. Yani tam dünyada bitti derken işe de bkz. Bugün Tc’de memurlar için saç sakal bıyık özgürlüğü var ki inanılır gibi değil / Sanki bi şaka! Ve henüz çözülmüş başörtüsü yasağı dikkat çekiyor (Galiba kurtulmak/insanlaşmak mümkün!)
Bütün bunlara şöyle -uzaktan- bi bakınca enikonu absurd bir korku film senaryosu konuşuyoruz gibi değil mi.. Eh gebertilmeseydik belki de o gözle değerlendirilebilir dalgamızı geçebilirdik. Peki mevcut/yaşanmış manyaklaşmayı yüceltme sapkınlığı n’olacak? Bildiğim kadarıyla bu tür canımsı/canimsi faaliyetlerin kutlaması yukarıda adıgeçen ülkelerde yok lakin Tc’de hâlâ varmış denir (bkz. Kastamonu yöresi ketenhelva festivali vb.)
*
Tc’de şapka için adam (kadın da var) asmalar ancak tavsamıştı ki batı’da giyilmez oldu, moda olmaktan çıktı / modası geçmişti. Peki rejim bizi niye biçmişti? Kime benze(t)mek içindi? Ee tam benze(ş)mek üzereyken (zira gebertilmekten kötü tırsmıştık) bu olan da ne idi.. İş mi yani idi! Rejim öndegidenlerinin dahi son dönem fotolarına/görüntülerine bakıldıkta bi zamanların altınbaşak daltarak tarama organlarının seyrelmiş hali dikkat çeker kim ortada ara ki melonos (kavun biçimli) panamos (Panama tarzı) türü başagiyilir nesne neyin bulasın. Yukarıdan beri adıgeçen serpuş türü, ellilerden sonra iyice marjinalleşerek otel kapıcısı/teşrifatçısı ve sihirbaz/hokkabaz başlığı olmakta karar kılacaktı (özellikle silindirlisi). Ama rejim elisopalı omzusilahlı eh haliyle ağzısalyalı üniformalı memurlar marifetiyle aynı yıllarda şapka giymedik tek Allah kulu Müslüman bırakmamayı başarmıştı oysa bu süreçte batı’da giyen tek bir kişi kalmamıştı. İşte bu gerçek bir senkron bozukluğu idi / kafabozukluğu yanısıra.
Peki afbuyur biz niye öldürülmüştük a-be sevgili cellat kardeş / ufak bi cevap amaan medet!
*
Günümüzde Tc’nin o ünlü zamandışılık’ı yerini eşzamanlılık’a (yani senkron) bırakmış gibidir. Hatta bizim filim ve diziler dünya satış sıralamasında Usa’dan sonra ikinci sıraya yerleşmiş bulunuyor (aman kalite falan sorgulamayın ltf. yeri değil). Uydu İha Siha üretimi vb. gırla gidiyor.. Artık bir zamanların sözde outopos (ütopyo) adres(ler)iyle (muasır falan mıydı/neydi o) atbaşı gider ciddi rekabet eder haldeyiz. Yani bizdeki “yerlimal” zamandagerigidiş (anakronizm) manyakları ne kadar kudursa azdır!
*
Bitmiş ölmüş gitmiş zamanın çukuruna düşmüş tarih karşısında açık düşmüş vicdanlarda mahkum olmuş ideoloji ve kişilere dair tapınç gösterme sapkınlığı.. zamanda geri gidiş.. Gerçek senkron bozukluğu/hastalığı bu olsa gerek zira panzehiri yok / ancak ölünce bitiyor. Ne yazık cihanşumül sanılan bu önermenin “ölüm” kısmı Tc için -henüz- geçerli değil.
*
Sinemada “senkron” da ne mi / şu: Filimlerde oyuncunun dudak hareketi ve eşzamanlı ses uyumu demek. Senkronu bozuk/uyumsuz bir filme kaç dakka dayanırdınız? Bir de şuna bakın: Uğruna onbinler astıkları batı ile asla senkronize olamamış yüzyılçalıcı sözdesiyasi figürler ve sazarkadaşları.. Bunu bile beceremediler ve biz talihsiz bir halk olarak soykırım eşliğinde kültürkıyım yaşadığımızla kaldık.
Eh insanda “senkron” olmayınca!
MAKALEYE YORUM YAZIN

-
17.02.2019 Üç tarz-ı felaket
-
10.02.2019 Pomaklar ve Pomakça üzerine...
-
31.01.2019 Dört (3+1) silahşörler!
-
25.01.2019 Dedeler ve Babalar
-
16.01.2019 Külyutma külliyatı!
-
06.01.2019 Sarıkamış'ı bilmek
-
30.12.2018 Ana, baba, bebe, dede...
-
23.12.2018 "Dar" durumlar...
-
05.12.2018 Kendini başkası sanmak!
-
27.11.2018 Mağduriyet şehveti
-
19.11.2018 Çizgiroman dünyasından mektuplar
-
12.11.2018 Örtmen/Dörtmen üzerine tetebbu
-
03.11.2018 Köse Kadı'yı yazan adam...
-
27.10.2018 30 model sapkınlık hortlaması
-
17.10.2018 Çiziroman alemine (b)akışlar
-
07.10.2018 Tarzan komplex!
-
29.09.2018 Bre şaşkındilli şaşkın kişiler!
-
20.09.2018 Kelimeleri tanımak...
-
14.09.2018 12 Eylül'e dair şerh denemesi
-
28.08.2018 Belber Fahri'ye övgü!
-
17.08.2018 Vitrindeki çöpgiller İngiltere'deki Çörçiller!
-
28.07.2018 Edep Yâhû
-
19.07.2018 "Bazı" eski dostlara dair...
-
10.07.2018 İstemezük!
-
02.07.2018 Seçim üzerine yazı...
-
22.06.2018 Viva Comandante (1)
-
06.06.2018 Bırakın çürüsünler!
-
31.05.2018 Kürsüler ve adamlar!
-
25.05.2018 Nostaljique une komünisto fabilo!
-
18.05.2018 Pide meydan okuyor!
-
13.05.2018 Soyad meselesine bakışlar...
-
09.05.2018 TC TV tarihine dair!
-
27.04.2018 Ölüsüz mezarlar!
-
22.04.2018 Küçültmeli inkar sanatı!
-
11.04.2018 Korku kültürü!
-
04.04.2018 Kolcular ve Solcular
-
30.03.2018 923 Siccîn nömralı aşiret defteri
-
26.03.2018 Hayvanlar ve gübreleri...
-
23.03.2018 M.Akif kişisi üzerine...
-
22.03.2018 Newruz'a etimolojik ironi!
-
10.03.2018 Cennetlik kafirler (!)
-
05.03.2018 Karşı tarafa...
-
28.02.2018 Kesintisiz İhanet
-
24.02.2018 "Hangi"li Arayışa İronik Yaklaşımlar
-
20.02.2018 Zaman ve Müslüman
-
10.02.2018 Tekno-Kültür Makinesi
-
02.02.2018 KÜLTÜR MANTARI- MÜSLÜMANI ÜRETİM TÜKETİM A.Ş.
-
31.01.2018 İNSANLAŞMA “PUROCESİ”NE KATKILAR
-
24.01.2018 SEFER ÂDABI
-
21.01.2018 CEHAPE’NİN İYİ GÜNLERİ
-
17.01.2018 KÜÇÜK ADAMLAR DEVLETİ
-
13.01.2018 NUH TUFANI VE TELEFON
-
06.01.2018 “KARA" ÜZERİNE YAZI
-
28.12.2017 "Gözlerimden dışarıya bakan kim?"
-
22.12.2017 SARIKAMIŞ’A DAİR
-
20.12.2017 ZITLIK İLKESİ VE SAĞ/SOL
-
17.12.2017 TERSİNE ÜLKE
-
13.12.2017 AMPLAYA DOMÈSTİC ZULÜM
-
06.12.2017 SON DAKTİLO
-
30.11.2017 KISA KISA BEŞ KISSA
-
24.11.2017 SAÇMALAMA HAKKI
-
15.11.2017 SIFIR KOMPLEX
-
08.11.2017 POMAKLARIN ÇANAKKALE AĞIDI: PESNA
-
08.10.2017 YANMA KERKÜK YANMA
-
19.09.2017 WAK’A-YI ABSURDUMO
-
12.09.2017 FARK FARK’I & FETO FARKI
-
10.09.2017 SUPHİ BEY’DE GÜNLÜK YAŞAM ALGISI
-
08.09.2017 ŞİİR VE ŞAİR
-
06.09.2017 GELECEK’İ YÖNETMEK
-
03.09.2017 ŞEYHLER ve BAZI ŞEY(h)LER
-
01.09.2017 NİMET(e) HÜRMET ET MESELESİ
-
29.08.2017 ÇANAKKALE’YE YÜRÜYÜŞLERİN MUHTASAR TARİHÇESİ
-
14.08.2017 AK PARTİ TAŞRASI / NELER OLUYOR
-
10.05.2016 ÇEKİLME ZAMANI
-
06.05.2016 KONUŞURKEN ARKANDA NE VAR?
-
30.04.2016 W üzerine...
-
27.04.2016 LAİK AHLAK KURULABİLİR Mİ ?
-
16.04.2016 TUZAK
-
09.04.2016 SAPKINLIĞIN MANTIĞI
-
18.05.2015 KÖTÜLÜK DİNİ
-
02.04.2015 ÖLÜM VE RİTÜEL
-
05.01.2015 MAZERETİN CİLALISI
-
28.11.2014 KELİMEDEN PUT
-
30.09.2014 Anzavur'u tanımak
-
17.09.2014 DEVLETÇİLİK SAPKINLIĞI
-
09.09.2014 DELİNİN ZORU KESTANE
-
01.09.2014 ÖKÜZ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER