GÖZÜNÜZÜ BETON DOYURSUN!
Üç gün sonra koluna birisi girmeden yerinden kalkamayacak olan adamlar, beton dökerek mi “anasını belleyeceğiz” terbiyesizliğini realize edeceklerini zannediyorlar; haşlanmış makarna halleriyle… Nevzuhur “Mütayit Fikri”leri sadece Bodrum’da tabiat katliamında mı görüyoruz? Aynı Fikri’den Esenyurt’ta yok muydu? Çukurambar’da dolaşanlar “azizan” takımından mı?

Murat Başaran
Adamın suratına baktığın zaman çimento kum karışımı bir nursuzluk göze çarpıyor.
Daha feci olanı yaşlılıktan iç organlarının bile kokmaya başlamasına rağmen halâ dünyaya kazık kakacak bir gözü dönmüşlükle saldırması inşaata, ranta, paraya, servete…
Üç gün sonra koluna birisi girmeden yerinden kalkamayacak olan adamlar, beton dökerek mi “anasını belleyeceğiz” terbiyesizliğini realize edeceklerini zannediyorlar; haşlanmış makarna halleriyle…
Nevzuhur “Mütayit Fikri”leri sadece Bodrum’da tabiat katliamında mı görüyoruz?
Aynı Fikri’den Esenyurt’ta yok muydu?
Çukurambar’da dolaşanlar “azizan” takımından mı?
Heyhat ki, hırsızlık, şerefsizlik, hödüklük gibi sıfatlarını “sağcılık/ solculuk/ dindarlık/ laiklik/ çağdaşlık” gibi kavramlarla soslayıp milleti uyutuyorlar; evet uyuyoruz ve sırtımızdaki bu asalakların ağırlığı altında ahmakça particilik, zümrecilik, tarafçılık yapıyoruz…
Hırsıza, şerefsize, hödüğe karşı bir “ittifak” kuramıyoruz; hırsıza, şerefsize, hödüğe karşı tavrımız “ahmaklık” sularında seyrediyor…
Xxx
Mesela çok hastane yapınca çok inşaat yapmış oluyorsun… İçinde doktor yok, insanlık yok… Sağlık yerinde sayıyor.
Mesela çok okul yapınca da çok inşaat yapmış oluyorsun… İçinde muallim yok, maarif yok… Eğitim geri gidiyor.
Mesela Kaz Dağları’nın kazları da oralarda siyanürü bahane ederken, aslında onlar oksijenin çanına beton döken aydınlarımız…
Ayağımızda pranga aydınlar…
Bodrum’un… Ege’nin ve Akdeniz’in sahillerini çağdaşlaştıran, ebleh bilmişlerin/ özenti batıcıların isimlerini okuyamadığı/ mahalli isimle Avrupai marka arasında sıkışmış munkabız projeleri de beton rezilliğinin farklı lacivertleri…
Küstah ve atanmış mütehayyizan!
Tabiatla iç içe deyip, tabiatın içine içine inşaat eden sağcısı, solcusu, şucusu, bucusu…
Xxx
Kıçında don olmayan “vatansever” muhafazakâr mütedeyyin ile kıçında don olmayan “vatansever” sosyal demokrat- ulusalcıları kavga ettire ettire memleketi kemirenlere karşı neden bir “ittifak” olamıyor sorusunu tekrar ortaya atıp, bir cevap denemesine girişelim…
Çünkü asil azdı, tuz koktu…
Biz Osmanlıdan Cumhuriyet’e evrilirken hadiseler öyle gençlik marşında, 10. Yıl marşında itelendiği gibi gelişmedi.
Teoman Duralı’nın ifadesiyle; “Biz bir soykırıma uğradık. Yazının değiştirilmesi soykırımdır!”
“Yazı” deyip geçmeyin… Öyle bir soykırım ki, “asil”lerimizi kaybettik; hani yoldan geçerken bile ahalinin ceketini ilikleyip, hürmet ettiği ve gözünün içinden feyz aldığı gerçek kanaat önderlerini…
Bir makas geçmişle/ asille bağımızı kesiverdi.
Babadan oğula post gasp ederek, dernek/ vakıf/ kurum başkanlığına çökerek, üçlü kararname marifetiyle veya medya maymunluğuyla “kanaat önderi” değil, dünyaya kazık kakmak için beton/ rant işleriyle uğraşan iş insanı olunur. Sözde möhim olunur. Aslında bi halt olunmaz. (Burada cinsiyet eşitçiliği hezeyanıyla değil, adamlığa halel gelmesin diye iş insanı dedim.)
Bütün bu kepazelik sırasında poşetin 25 kuruşuyla, sıfır atık muhabbeti ev yanarken taranmaktan başka ne olabilir?
Xxx
Bu kadar…
Uzatmanın ne alemi var?
Sahte asiller azdı… Kudurdu…
Hakiki asıllar azdı… Azıcıktı. Kökleri kurutuldu.
Mütayit Fikri’lerin “Beton Medeniyeti”ne kaldık.
Kimden peydahladıkları şaibeli çocukları da pahalı makinalarla trafikte huzurumuza makas atıyorlar…
Gözünüzü toprak doyursun demek bile hayır duası olur bunlara…
Onun için başlıktaki gibi; gözünüzü beton doyursun…






SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!